Her güzel şeyin bir sonu vardır derler ama bu bir son değil. Bilkent Üniversitesinde COMD 357 Multimedia Journalism dersim kapsamında hazırladığım bu tatlı blog bana çok şey kattı. Ben bu yola etrafımdaki mutluluk verici şeyleri sizinle paylaşma isteğiyle çıktım ve tatlıları seçtim, çünkü ne olursa olsun bizi bir gram mutlu edebilen istisnasız tek şey tatlılar. :) Umarım sizin de hayatınıza bir şeyler katabilmişimdir. Müge hocanın da katkılarıyla bu dönem benim için oldukça keyfli ve heyecan dolu geçti. Yeni tatlar, mekanlar keşfettim, bildiklerimi sizinle paylaşma fırsatı bulabildim. Bu blogun sonuna geldim ama şimdi sıra yeni başlangıçlarda! Her zaman dediğim gibi şimdi bir kez daha hoşçakalın ve tatlı kalın!
0 Yorumlar
Bu kadar tatlı konuşmuşken şerbetli tatlıların şahına değinmeden geçmem imkansızdı. Küçükken şerbetli tatlıları fıstık ve ceviz var diye sevmeme rağmen bir gün Bağdat Tatlısı yememle fikrim tamamen değişti. O andan itibaren geceleri kalkıp gizlice alınan tatlıları yiyen biri olmam çok da uzun sürmedi. İlk başta hiç yemememe rağmen şimdi vazgeçilmezim olan şerbetli tatlılardan benim için ilk sırada olan künefe ile yolculuğumu sonlandırıyorum. Doğu Akdeniz'in tacı, şerbetli tatlıların şahı olarak geçen künefenin tarihini, özelliklerini ve tarifini sizin için araştırdım bir de Ankara'nın en iyisi olarak gördüğüm Künefeci Muallim'e giderek ağzınızın suyunu akıtıcak bir video hazırladım. Şimdiden keyifli seyirler... Osmanlı döneminde Yemen’e giden askerlerimizin bir kısmı burada tatlıcılık ile uğraşmış yurtlarına döndüklerinde de işlerine devam etmişlerdir. Künefe ise 1930’lu yılların sonuna doğru Mersin’e 1940’lı yıllarda ise Hatay’a geldiği söylenerek ülkemizde yapılmaya başlanmıştır. Yani Mersinliler 1- 0 önde desek umarım Hataylı ve Urfalı arkadaşlarımız bizlere kızmazlar. Sonuç olarak tatlının oturma izni alınmış artık bizden biri olması sağlanmıştır. İllerin ne önemi var gönüller bir olsun yeter! Şerbetgillerden bir tatlı sayılan künefenin soy ağacına bakıldığında kaçıncı kuşaktan olduğu bilinmese de atasının kadayıf tatlısı olduğu tahmin edilebilmektedir. Ama kökeninin hangi şehire dayandığı konusunda yukarıda bahsettiğim gibi bir belirsizlik hakimdir. Bu sebepten Hatay, Urfa, Mersin gibi illerimiz arasındaki münakaşalara şahit olmaktayız. Ama illa da kökenini söylememiz gerekirse daha çok Arap kültürü temelli şerbetli bir tatlıdır demek daha doğru olur. Bu tatlıyı kadayıftan ayıran en önemli özellikleri kadayıf tatlısından daha ince oluşu ve içerisinde peynir olmasıdır. Peyniri keçi ya da Künefeci Muallimdeki gibi inek sütünden elde edilen tuzsuz beyaz peynirdir ve ağıza alındığında uzayan, uzadıkça sizi rüyalara götüren bir çeşittir. Yapımında içerisine eklenen maya sayesinde esneklik kazanarak hafızalarımıza işlenmiştir. İki kadayıf parçası arasında bütünlük sağlayan ve oldukça esnek bir yapıya sahip olan künefe peyniri çatal ile ağzınız arasında uzayarak köprü görevini üstlenmiştir. Ta ki dişlerinizle kesme cürretini gösterene kadar... Hatay künefesinde içerisinde peynirden başka malzeme kullanılmamasına rağmen Künefeci Muallim Urfa usulü yaptığı için arasında toz fıstık da bulunmaktadır. Ayrıca künefeyi künefe yapanın videoyu izlediğinizde görüceğiniz sade yağ olduğunu söylememiz yerinde olur. Osmanlı’da ‘revgan-i sade’ şeklinde anılırken Türkçe’de ise saf yağ veya sade yağ olarak kendine yer bulan bu yağ; tuzsuz tereyağından, su ve yağsız kuru maddeleri uzaklaştırılarak elde ediliyor. Sonunda ise %99 oranında süt yağı barındıran sade yağ ortaya çıkıyor. Videomun en ağız sulandıran kısmının yağın erimesiyle künefenin üzerine çevrilmesi olduğunu iddia etsem yalan olmaz. Ailesi Urfalı olan Künefeci Muallim ya da gerçek ismiyle Atilla Kara 15 sene öğretmenlik yaptıktan sonra baba mesleği olan künefeciliğe geri dönerek Ankara'da Hatay'ın peynirini, Gaziantep’in kadayıfını ve Şanlıurfa’nın sade yağını büyük bir lezzetle birleştirip aile geleneğini devam ettirmekte. Biz izlerken de yerken de büyük bir zevk aldık. Umarız siz de bizim kadar tatlanırsınız izlerken. Künefeci Muallime dair en sevdiğimiz iki özellik; fıstıkların taze olarak orada çekilmesi ve masaya tatlı ile gelen süt oldu. Taze sütlerinin uzun zamadır içtiğimiz en güzel süt olduğuna karar verdik. Kişi başı 10 lira ödedik ancak çay, süt ve suları ikram. Beni bu tatlı ziyaretimde yanımda bırakmayan arkadaşımın mutluluğunu da sizinle paylaşıyorum. Tatlı kalın! Nasuh Akar Mah. Süleyman Hacıabdullahoğlu Cad. No:35 Balgat-Çankaya/Ankara (0312)2871993 Ayrıca evde denemek isteyenler için ayrıca tarifini de aşağıda paylaşıyorum.
Künefe için Malzemeler:
Turta’nın sahibi ve pastaları kendi elleriyle yapan Zeynep Kavlakoğlu, pastanede annesi Nilsun Hanım ve kardeşi Çisil ile birlikte çalışıyorlar. İki de yardımcıları var, yani sahibinden çalışanına kadın eliyle oluşan bir pastane Turta Kafe. Zeynep Kavlakoğlu, Turta’nın asıl sahibi. Pastaların tamamını kendisi yapıyor. Pastanenin menüsünde güne ve kişiye özel pastalar bulunuyor. Yani pastalar sipariş üzerine yapılıyor, tek standart ürünleri cheesecakeler. Turta’nın en önemli özelliği pastaların, keklerin, tatlıların, şekerlemelerin tamamının el ürünü ve pastalarda kullanılacak çikolatayı bile kendilerinin yapıyor olması. Nilsun Hanım, pastanelerini tanıtmak için, “Her şey özel, her şey bizim” ifadelerini kullanıyor. Hafta sonları, gitar ve keman eşliğinde açık büfe kahvaltı sunuluyor. Zeynep Hanım, müşterilerinin ilgi alanlarına göre pasta yapıyor Turta’da. Bugüne kadar 400 çeşit özel pasta yaptıklarını söylüyorlar. Ev gibi pastane olma özelliğini mutfağı ile de koruyor Turta... Bir de karar almışlar: Turta’nın şubesi olmayacak. Sanayi fırını, sanayi yıkama makinası kullanılmıyor. Örneğin aynı anda 500 tane poğaça yapılmıyor, çünkü fırında en fazla 15 tane poğaça yapılabiliyor çünkü. Her gün sundukları pastaların fiyatları ise 10 ile 12 lira arasında. Turta, müzikleri ile de insanı sakinleştiriyor. Örneğin Edit Piaf benzeri bir Fransız ezgisi ile ısınıyor, ardından Tanju Okan’ın “Kadınım” şarkısının Fransızcasını duyuyorsunuz. Ardından caz ile klasik müziği, akordeon ile tangoyu birleştiren Astor Piazzola’ya benzer bir müzik kulağınıza çalınıyor. Ben limonlu cheesecakei görünce çok fazla düşünmeden kararımı verdim. Arkadaşım da frambuazlı cheesecakei tercih etti. Ayrıca porsiyonları da oldukça fazla özellikle kare şeklinde servis edilen frambuazlısı tam cheesecake hastalarına göre. İkisinin de tadına bakmış biri olarak, ikisini de öneririm. Turta'nın belki de en güzel özelliği kesin bir menülerinin olmayışı. Her gittiğinizde yeni tatlarla karşı karşıyasınız ve bu özellikle benim gibi farklı lezzetleri seven biri için karşı konulamaz. Bu enfes tatlılarının yanında mekanın zevkle döşenmiş hali insana huzur veriyor. Özellikle iç kısmı koltukların, kitaplıkların ve patchworklerin bulunduğu tam bir ev ortamı. Açık bir şekilde bulunan mutfakta sürekli bir şeyler yapmakta olan insanları görünce sanki evinizde siz arkadaşınızla sohbet ederken anneniz de size yemek hazırlıyor hissine kapılıyorsunuz. Biz oradayken Zeynep Hanım da sürekli mutfağa girip bir şeyler yapmakta ardından da masasına oturup arkadaşlarıyla sohbet etmekteydi. Sanırım bu içtenlik de, insanın içinde bu ev ortamı hissini uyandırıyor. Finallerin bitmesi ile kendimi gene şirin bahçesine atacağım Turta Home Cafe ile bu seferlik yollarımız ayrılıyor. En kısa zamanda gitmenizi önerdiğim yerlerin başında gelen ikinci evinizin iletişim bilgilerini aşağıda paylaşıyorum. Tatlı kalın! Mutluköy Sitesi 2. Cadde 4. Sokak No:15 Ümitköy (Galeria Arkası) Çayyolu
Tel: 0312 235 95 35 Canımız ne zaman sıkılsa, bizi keyiflendirecek en küçük bir şey aradığımızda elimizin gittiği çikolatanın tarihi aslında bilinmeyenler ile doluymuş. Günümüzde her tatlı anımızda etkisi olan çikolatanın tarihi 4000 yıl öncesine dayanıyor. Ben de sizin için tarihinden kısa kesitleri topladım, belki de ilk defa okuyacağınız bilgiler edindim. Sözü kısa keserek Azteklilerden Osmanlıya uzanan yolculuğa başlıyorum. Bundan 4000 yıl önce, Honduraslı yerliler tüm dünyayı etkileyecek bir keşif yaptılar. Kakao çekirdeklerinden bir içecek üretmişlerdi ve bunun onlar için anlamı yeni bir tat bulmanın çok da ötesinde değildi. Oysa hayatımızda önemli bir yeri olan çikolataydı keşfettikleri. Çikolata soğuk ve acı bir içecek olarak başladı macerasına ve özel günlerde ve dini rituellerde “acı içecek” olarak tüketildi. Aztek ve Mayalar, yüzyıllar boyu bu lezzetin keyfini çıkarmakla kalmayıp, kakaoyu ticaretin de baş aktörü yaptılar. Aztekliler için o kadar değerliydi ki, alışverişlerinde para yerine kakao kullandılar. Çikolata inanç dünyalarından kültürlerine kadar etkili oldu. Örneğin Aztek mitolojisine göre kakao ağacı, cennette yetişen “İyilik ve kötülük ağacı”nın yeryüzündeki temsilcisiydi. Çikolata sözcüğü ilk kez Aztek dilinde "ekşi, acı, içki" anlamına gelen "xocoatl"dan türedi. Çikolata soğuk ve acı bir içecek olarak başladı macerasına ve özel günlerde ve dini rituellerde “acı içecek” olarak tüketildi. Çikolatanın Kristof Kolomb'un gezisiyle, İspanyollar tarafından dünyaya yayılması ise 16. yüzyılda gerçekleşti. Keşfetmelerine rağmen çikolata uzun bir süre gün yüzüne çıkmıyor çünkü İspanya yüz yıl gibi uzun bir süre çikolatayı diğer ülkelerden saklıyor. Ta ki İspanya Kralı III. Phillip'in kızı Prenses Anne ile Fransa Kralı XIII. Louis evlenene kadar. Çikolataya tapan prenses vazgeçemediği çikolatalarını Fransa'ya götürerek tarihe yön veriyor. Çikolata, Avrupa’ya adım attıktan sonra uzun süre seçkin kesime yönelik bir lezzet olarak kalıyor. İtalyanın kahve dükkanlarında ve Londra’nın ünlü kulüplerinde çikolata tatma zevki hızla yayılsa da, halk ile buluşması için Sanayi Devrimi’ni beklemek gerekiyor. 1700’lerde kakao yağının bulunmasıyla beraber, katı çikolata yapımının yolu açılmış oluyor ve ilk kalıp çikolatalar İngiltere’de üretiliyor. 1828'de icat edilen makine kakao yağını kavrulmuş kakao tohumlarından ayırıyor ve geriye kalan çikolata kuru bir toza dönüşebiliyor. Bu toz; sıvı ve başka malzemeler ile karıştırılabiliyor, katılaştırılıp yenilebilen çikolata haline geliyor. Sanayi Devriminden sonra Henri Nestlé, sütteki suyun buharlaştırılarak süt tozu elde edilmesini sağlayan bir metodu bularak, çikolatanın tadında bir devrim yaşanmasını sağlıyor. Bu çikolata denildiğinde akla ilk gelen marka olan Nestlé’nin doğuşunu müjdeliyor. Türklerin çikolata ile tanışması ise birkaç yıl sonra 1856'da Mernier çikolatası ilk kez İstanbul'a getirilmesi ile gerçekleşiyor. 1864 yılında ise İstanbul'da Royal Çikolata'nın temelleri atılıyor. Osmanlı'da çikolataya "çokolate" denmeye başlanıyor ancak bir süre sonra bu sözcük " çukulata"ya dönüşüyor. Günümüzde kullanılan "çikolata" değişimi ise 1988 yılında gerçekleşiyor. Yüzyıllardır hayatımızda olan çikolatanın tarihi kısaca böyle. Her tatlı anımızda bazen farketmesek de bir tadı bulunan çikolata günümüzde sadece pastanelerle sınırlı kalmayarak kendileri için açılan butiklerde bize keyif vermeye devam ediyor. Bu kadar anlattıktan sonra olmazsa olmaz diyerek sizinle Ankara'da bulunan butik çikolatacıların listesini de aşağıda paylaşıyorum. Tatlı kalın!
Doğum günü, söz, nişan, düğün, yeni bir iş, kutlama... Hayat biriktirdiğimiz anılardan ibarettir. Sevdiklerimizle paylaştığımız bu özel zamanlarımızda bize eşlik eden tatlar ve kokular o anları sadece fotoğraflarda değil damaklarımızda da taze tutar. Son birkaç senedir ise en özel günlerin olmazsa olmazı pastalar şimdi herkes için ayrı tasarımları ile onlara özel yapılıyor. Çocuğunuzun ilk doğum gününde mutlulukla beraber üflediğiniz, eşinizle hikayenizin başlangıcı olan günde beraber kestiğiniz, en yakın arkadaşınıza hediye ettiğiniz, yıl dönümünüzde sevgilinizin size olan aşkını anlattığı, ailenize en küçük kutlamalarda bile eksik etmediğiniz sürpriz pastalar ve daha niceleri... İşte tüm bu sevgi dolu anılara layık bir pastacı... BANA BİR PASTA YAP Tasarım, iç mimarlık ve yöneticilikle geçen yoğun iş hayatına ara verip ufak bir mola almak istediği sırada mutfağın keyif veren gücünü keşfeden İpek Biçer yemek ve sunum denemelerini henüz yeni başlamış olan “blog” günlüklerle daha çok sayıda kişiyle paylaşmaya başladı. Ve bir gün kızının doğum günü pastasını kendisi yapmaya karar vermesiyle o gün bugündür ara vermeden pasta yapıyor. 2011 yılındaki o pasta ile hobi olarak başlayan pastacılık serüveninin 6. yılının dolduran İpek Hanım Hilal Mahallesindeki butik atölyesinde sanatına devam ediyor. Tek şubesi bulunan Bana Bir Pasta Yap atölyesinde butik pastacılıkla ilgili kurs ve atölye çalışmalarına da ağırlık veriliyor. Özel olan olmayan her gününüz de işini aşkla yapan İpek Hanım'ın eserlerinden birkaç kareyi sizlerle paylaşıyorum. Tatlı kalın!
Konumuz tatlı ike çikolatadan bahsetmemek olmaz tabii ki. Ben de sizin için Ankara'nın en güzel ve özel çikolatacılarından birine tabiri yerindeyse koşarak gittim, fotoğraflar çektim, sahibi Meltem Hanımla sohbetimizden parçaları da yorumumla sizin için düzenledim. Olmazsa olmaz diyerek bir de çikolatalarını zevkle yedim. Lafı çok uzatmadan...Hadi gidelim! Gün içinde farkında olmadan binlerce mimik yapıyoruz. Peki bunları görebilme şansımız olsaydı nasıl olurdu? Özellikle bizi mutlu edenleri... İnsanlar mutlu oldukları anıları biriktirmeyi severler ben de bundan yola çıkarak onlara keyif veren, tebessüm ettikleri belki de zorunda kaldıkları anları topladım. Bilkent çevresinde arkadaşlarımı ve tanımadığım insanları topladım hatta bazılarını yoldan çevirdim, bir de tatlı yedirdim. Yediğini beğenmeyen kişiler de olmadı değil ancak herkesin en sevdiği tatlı olmasa bile ifadeleri kesinlikle görmeye değer. Aradaki farkı görmeniz için de hem en sevdikleri tatlıyı sordum hem de kare kare fotoğrafladım. Orada olmasanız da tepkilerini sizinle paylaşmak için birer alıntı bile koydum. Tatlı deyip geçmemek lazım. Bakın küçük bir lokma ne kadar fark yaratıyor... Kim çikolatayı sevmez ki? Peki, çikolata ve meyvelerin birleştiği "İstanbul Usulü" bir wafflea kim hayır diyebilir? Eminim bu sayfaya geldiğinize göre çoktan waffleın ne olduğuna dair bir fikriniz vardır. Ancak hem bilmeyenler için hem de bilip de mekan arayışı içinde olanların ağzını sulandırmak için size kısa bir bilgi vereyim. Waffle tost makinesine benzeyen iki demir arasına dökülen hamurun pişmesi ile elde edilen, içine en basit hali ile şekerli bir şurup dökülüp katlanarak yenen bir tatlıdır. Belçika kökenli olan bu tatlı ABD'ye taşındıktan sonra bütün dünyaya mal olmuştur. Türkiye'ye 1980'lerde gelen waffle aradan geçen yıllarda yaygınlaşarak pek çok kentte müdavimleri olan küçük mekanların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ancak bizde yurt dışındaki usulün aksine içine şurup dökülmekle yetinilmiyor. İçine çikolata, marmelat, dondurma ve meyveler de ekleniyor. Bu da ülkemizdeki waffleı bize tanıtıldığı hali ile yani "İstanbul Usulü" olarak ortaya çıkarıyor. Yeterince etkili olduysam işte size Ankara'da waffle yenilebilecek en iyi 6 mekan. 1. Ab'bas WaffleWaffle için bir liste yapıp da Ab'bas'ı koymamak olmazdı. Tabii ki ilk durağımız bizi waffle ile İstanbul'daki küçük mekanında tanıştıran Ab'bas Bebek Waffle. Bahçelievler'deki Ab'bas franchising ile Ankara'ya açılan şubelerinden ilki olmakla beraber bana göre ilk tadını hala koruyabilen nadir mekanlardan. Malzeme seçeneği ile diğer mekanlara fark atıyor. Özellikle de sevenler için kestane ezmesi seçeneği ciddi bir lezzet farkı yaratıyor. Ankara'da 2 şubesi de şehir içinde bulunan Ab'bas Waffle'ın size aradığınız orijinal waffle lezzetin yeniden hatırlatacağına hiç kuşkum yok. Ab'bas Waffle'ın kendi internet sitesinden daha fazla bilgi alabilir ve diğer şehirlerdeki mekanlarını da öğrenebilirsiniz. Mekanın aynı zamanda hem telefon hem de yemeksepeti'nden sipariş sistemi bulunmaktadır. 2- Waffle Cornerİlk açıldığı sıralarda en favori mekanım olmasıyla beraber nutella ve beyaz çikolatalı waffleı için çıldırıyorum desem tam yeridir diyebileceğim bir yer Waffle Corner. Diğer yerlerin aksine sandviç halinde yemeye alışabildiğim tek yer burası. Hatta arkadaşımın yorumuyla "Kapısında yatılıp kalkılacak bir yer." Gece 12'ye kadar açık olması ile bir anda gelen tatlı krizleri için de birebir. Mekan olarak butik bir yer olan Waffle Corner bahçesinde de oturma imkanı sunuyor. İnternet siteleri olmamasına rağmen telefon ile yakınlara sipariş getiriyorlar. Ancak benim tavsiyem siparişten ise sıcacık hamuruyla güzel bahçesinde yemeniz. 3. Waffle Pancake HouseEn yakın arkadaşımla ne zaman canımız tatlı istese veya üzülüp de mutlu olacağımız bir mekan arasak aklımıza ilk Tepe Prime'daki Waffle Pancake House gelir. Minik dükkanı ile kışın bile açık havada üşümeden keyfine varabildiğimiz aynı zamanda diğer mekanların aksine çikolata ve meyvelerle sınırlı kalmayarak ünlü markaların da çikolatalarını waffleınıza ekleyebileceğiniz bir yer. Tek eksik yanının herhangi bir sipariş olanağı olmaması olan WPH yolunuz Tepe Prime'dan geçerse mutlaka uğramanız gereken bir mekan. 4. Big Momma's Waffle HouseBu butik işletme tam anlamıyla sevecen ve sıcakkanlı bir atmosfere sahip; menüsü ile "Acaba hangisini yesem" kararsızlığı yaşatan, tatlarıyla büyüleyen tatlılarıyla, ve ev gibi hissettiren mimari yapısıyla tam aradığım waffle'cı. Waffle'ı ise her bir ısırığı ile sizi başka diyarlara götürüyor. Bu işletmede çalışan elemanlar ise güler yüzlü ve cana yakın, Sizi onca yol kat edip gelmenize değer hissettiriyorlar. Küçücük bir işletme olmasıyla beraber size, attığınız ilk adımda bile bir restoranda arayabileceğiniz o sıcaklığı fazlasıyla veriyor. Bu sıcak mekan hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
|
ArşivlerKategoriler |